Füyuzat 139

Aylak adamın vedası

Aynı mağazanın karşısında, aynı ağacın altında yerini aldı yine. Önce etrafı şöyle bir kolaçan ediyor. Üzerinde hiçbir göz istemediğini açıkça ilân eder gibi tüm ana ve ara yönlere keskin bakışlarını gezdiriyor. Mütereddit bir hâli var, sanki birinin gözü değse yapacağından vazgeçecek. Âlem birine benziyor. Sıradışı ve gergin tavırlar sergilese de sevimli bir yanı var bana göre. Tanımadığınız, diyaloğunuzun olmadığı, insanlara mesafeli birini sürekli görmek sıkıcı gelebilir. Fakat ne yalan söyleyeyim, her sabah bu adamı izlemesi keyifli. Çaktırmamaya gayret ediyorum. Gözüm üstünüzde bayım deyip gülüyorum.

Kimdir, nedir, necidir diye sorsam pek kimse tanımaz. Hemen her gün buraya geliyor. Belki bir selâm, bir merhaba, bir hâl hatır sormak daha da yakınlaştıracak bizi birbirimize. Böyle garip bir düşünceye neden savruluyorum, ben de bilmiyorum. Bildiklerim şimdilik bende kalsın. Bu adamda sanki beni çeken bir şey var. Bir konuşsa akraba bile çıkacağız, eminim. Ah bir konuşsa! Belediye yapımı bankın tamamını işgal etmiş. Bir ucunda kendisi, diğer ucunda çantası ve birkaç parça börek… Börek kıymalı her zamanki gibi, kokusundan anladım. Yok, ev yapımı değil, seyyar satıcıdan alınma kol böreği. Dumanı henüz tüten dilimlerden bir tanesini onu tanıyan, neredeyse can dostu olmuş ala renkli, fino cinsi sokak köpeğine veriyor. Köpek mutlu oluyor. Bir dilim daha yiyebilmek için kuyruğunu var gücüyle sallayıp benzersiz gülücükler atıyor adama. Dayanmak ne mümkün? Adam kıyamadığı dostuna kıymalı börekten bir dilim daha veriyor. Köpek şimdi daha mutlu, yeni dilimler için daha da umutlu.

Bir zaman sonra adamın oturduğu banka güneş vurmaya başlıyor ateşten kırbacıyla. Yazın en sıcak günleri ne de olsa. Gölge en kıymetli şeylerden biri bu mevsimde. Pılını pırtısını toplayan adam güneşin henüz kızdıramadığı yan banka geçiyor. Bir ağaç gülüyor haline…

İbrahim Gürel

Davamı…