Gülüşü sıcacık. Bu soğuk kış günü insanın içinde ateşler yakıyor. Gözlerini kapatmış, bir o yana, bir bu yana yürüyor durmaksızın. Adımları müziğin ritmiyle gayet uyumlu… Üzerindeki libasın yıpranmışlığı, saçlarının karmaşıklığı kimsenin umurunda değil. Toza bulanmış potinlerini de görmezden geliyor. Topuğuna basmasından belli…
Akşamları bilirdim de gündüzleri de böyle kalabalık olur muydu bu cadde? Hafızamı yokluyorum hemen. Çabala çabala yakın bir tarih düşmüyor aklıma. Demek ki buradan geçmeyeli hayli zaman olmuş. Öyle ya, yakınlarda gelmiş olsam mutlaka görürdüm onu. Unutulacak gibi de değil. Ruhumu okşayan, gönlüme sızan o nağmeleri duyar duymaz yavaşlıyorum. Bildik bir melodiyi icra ediyor, ama ne icra. Duyan olduğu yerde kalakalıyor. Bir boynuna asılı akordeona, bir kısacık boyuna bakıyorum. Boyundan büyük işe kalkışmış diyorum dudak büküp. İyi cesaret vallahi, ben olsam yapamazdım. Vücudumla uyumlu olmayan, ağır ve büyük bir enstrümana değil çalmak için, taşımak için dahi yanaşamazdım herhalde. İçimden geçenleri duymuş gibi bana doğru dönüyor bir an. Gözleri yine kapalı…
Şaşırıyorum bir daha. Nasıl oluyor da gözleri kapalı halde sağa sola çarpmadan yürüyor. Hayretimi giderecek cümleyi yine kendim kuruyorum. Belki de bu şekilde kendini daha iyi veriyor yaptığı işe. Sahnede mikrofonu eline alıp kürsüden ayrılıp yürümeye başlayan, şiirini okurken dünyayla irtibatını kesen bir şair geliyor gözümün önüne. Şiir bittiğinde alkış tufanı kopuyor. Islıkların eşlik ettiği alkışlar şimdi kulağımın dibinde. Avuçları patlarcasına alkışlıyor insanlar. Geçiş yaptığım başka âlemden caddeye dönünce anlıyorum ki söylediği şarkı da bitmiş. Ortama uyum sağlayıp ben de alkışlıyorum takdirle.
Yerdeki karton kutuya metelik atmaya kimsenin gönlü razı olmamış. Banknotlar kutudan taşmaya başlamışken gencin biri yanaşıp bir güzel istifliyor kendi avucunda. Yüzüme endişeyle karışık bir öfke oturuveriyor. Emek hırsızlığına müdahale edeyim demeye kalmadan, paraları istifleyen genç, parmaklarını dinlendiren kızcağızın bel çantasına usulca yerleştiriyor hasılatı. Yüzüne minnettar bir ifade yerleşiyor kızın. Aferin diyorum gence, iyi terbiye almışsın ailenden. İtiraf edeyim ilk bakışta böyle bir davranış beklemedim senden. Kendimi kaybedip bir kuvvetli alkış da gence yolluyorum. Etraftaki herkes birden bana bakıyor. İyice zayıflattığım alkışımı kuru, yalancı bir öksürükle tamamlıyorum…
İbrahim Gürel